30 Eylül 2017 Cumartesi

Çoğu zaman şunun farkına varamıyoruz. Biz hala öğrenciyiz. Okullar bitiyor, işler bitiyor, emekli oluyoruz. Ama öğrenme eylemi devam ediyor. Biz hayat okulundayız çünkü. Hayat; sorunlar ve çözümler üzerine kurulu. Bence hayat gerçek anlamda tam bir okul.

29 Eylül 2017 Cuma

Bazen hayat bize zor yüzünü gösterir ve efkar basar her yerimizi. Bu gibi durumlarda kullanabileceğiniz en güzel efkarlı sözleri sizler için hazırladık. Bu sayfamızdaki damardan efkar sözlerini okurken duygularınıza tercüman olduğumuzu hissedeceksiniz.


Hayat güzeldir. Çünkü içinde biz varız ve sevdiklerimiz var. Ama çoğu zaman hayat telaşı yüzünden güzel anları kaçıyoruz. Etrafınıza bakın ve ne kadar çok şey kaçırdığınızın farkına varın ve Bu 5 şeyi zaman sizden almadan kaçırmayın.

Yalnızım, çünkü ne aradığımı biliyorum ve yalnızlıktan korkmuyorum - true detective-
Yüzyılımızın vebasının yalnızlık olduğunu düşünmüşümdür hep. Hani Tyler Durden diyodu ya, biz tarihin ortanca çocuklarıyız diye, işte gerçekten de öyleyiz. Büyük devrimleri, büyük savaşları, büyük imparatorlukların kuruluşunu- yıkılışını görmedik. Devletin doğuşunu, medeniyetin başlangıcını, felsefenin çıkışını, monakrasinin hükmünü, soyalizmin devrimlerini filan da görmedik. Aslına bakarsanız biz hiç bir bok görmedik. İspanya iç savaşında veya Paris komününde yer alamadık. Fransa, Amerika, Haiti hatta yakın tarihimizde ki Küba devrimini bile göremedik. Mahir Çayanlar, Deniz Gezmişler gibi davamız uğruna ölümede yürüyemedik. Bzi sadece bize sunulanı yaşadık. Tek gururumuz, Gezi parkımız.
Mutlak güçlü ülkelerin köleliği kaldırmasında ki asıl sebep hiç bir zaman özgürlüğe veya insan haklarına verdikleri değer olmadı. Eğer buna inanıyorsanız, gözünüzü açma vakti. Köleliği kaldırdılar çünkü, sanayi devriminden sonra insan gücünden çok, makinaların durduraksız çalışmasını sağlayacak eğitimli insan gereksinimi duymaya başladırlar. Mekanikleşmiş bir üretim sisteminde sadece üretip tüketmeyecek köleler, ucuz işçilikten daha çok külfet olmaya başlayacaklardı sahiplerine. İşte bu noktada kapitalizm hem üretecek hem de tüketecek - ki tükettiği ürettiğinden çok daha fazla olacak- yeni bir kölellik sistemi yaratma kararı aldı. Ve biz var olduk
Kapitalizm yani sistem, biz kölelere öyle dertler vermeliydi ki aklımıza isyan,devrim, özgürlük gelmemeliydi. Gelecek olanların da kendisini özgür hissedebilecekleri bir oyuncakla oyalaması gerekecekti. İşte seks, tam da bu nokta da devreye girdi. Yıllarca izlediğimiz dizilerde, filmlerde, müzik kliplerinde hatta okuduğumuz kitap, dergi ve gazetelerde seksin hayatın anlamı olduğunu empoze ettiler bize. Bir insan, ne kadar mutlu bir hayat yaşarsa yaşasın, eğer hayatında seks yoksa, onun hayatı bir bok parçasıdır fikri sokuldu kafamıza. Eğer bir insan tavşanlar gibi sikişiyorsa doyumsuzca, o insan ne kadar boktan birisi olursa olsun hayatı mükemmeldir fikride girdi kafamıza. İşte seks için yediğimiz her bok, kırkıdığımız her kalp, sıçtığımız her ağız kendimizi özgür hissedelim diye götümüze sokulmuş bir şemsiyedir
Kapitalizmin yani sistemin insanlara empoze ettiği diğer bir fikir ise; sosyallik. İnsan sosyal bir hayvana dönüşmeden mutlu olamayacak bir kıvama getirildi. dışarıda beş liraya alacağı bir birayı, bir barda onbeş liraya içmiyorsa, o insanın hayatı boktandır fikri sokuldu kafamıza. İnsanlar sosyal olabilmek adına göt kadar barlarda tıkış tıkış masalara doluştu. Kaliteli gözükebilmek için değerinin çok daha fazlasına yemekler satan restorantlara doluştu. Elbette arasıra eğlenmek için çıkılan gece gezmelerine gömmüyorum. Lafım, buralarda takılmayı bir bok olmak sananlara. foursquare ise bu işin hızlandırıcı nitrosu oldu
İnsanlar yalnız olmayı, sevgilisiz gezmeyi, seks yapamamayı, barlarda dağıtamamayı o kadar abarttı ki kafasında, ortaya ne bok yediğini bilmeyen bir nesil çıktı.
Sırf sevgilim var olsun diye, aslında hiç anlaşamadıkları insanlarla birlikte olmaya başladı insanlar. Yalnızlıktan o kadar korktular ki, önlerine çıkan ilk dala sarıldılar. Özgürlüklerini o kadar kolay ipotek ettmeye başladılar ki, gerçekten tanışmaları gereken insanları es geçtiler. Ve ortaya sevgisiz, aşksız vıcık vıcık yapmacık ilişkiler çıktı
Yazıyı toparlamıyorum, zira sahoşum biraz. Söyleye bileceğim son şey etrafınızı sorgulamanız olacak. Yalnızlıktan korktuğunuz için kaç dandik insanla arkadaşlık ediyosunuz? Yalnızktan korktuğunuz için size aslında hiç uymayan sevgilinize daha ne kadar dayacaksanız? sırf sosyal olabilmek için daha kaç tane sulu bira içeceksiniz? sırf seks yapıyo olabilmek için daha kaç tane leş beden koklayacaksınız?
Hepsinden öte; ruhunuzu ne zaman dünyevi zevklerden arındırarak özgür bırakacaksınız?

Hayat mucizeleri beklemek için çok kısa, çıkıp mucizeni kendin yaratmalısın.

Bu yazıya nasıl başlayacağımı bende bilmiyorum. Hayat üzerine atıp tutasım geldi,yazmak istedim sadece. Çok güzel bir film izledim. Zaten siz çoktan izlemişsinizdir “Esaretin Bedeli”.
Herkes izleyip beğenmiş diye izleyesim gelmedi,açamadım filmin dolmasını bekleyip izleyemedim. Ama bugün vapurda giderken düşündüm; Bugün ne yapsam? diye. Arkadaşlarla film muhabbetide yaptık yine tavsiye edildi o film. Tamam izleyeyim o zaman bugün dedim ve hayranlıkla izledim.
Bu hayatta Andy gibi insanlar var hala,olmalılar. En azından ben olmalıyım,olacağım. Benim hayatım bir masa üzerinde hesaplar yaparak geçmeyecek. Benim hayatım kpss ile öğretmen olmaya çalışarak geçmeyecek. Benim hayatım eşsiz olacak. Bir kahveyi içerken mutlu olmayı öğrenen ben'in hayatı çok daha büyük keyiflerle dolu olacak. Hep bulunduğum alanda olmamalıyım hissini yeneceğim. Ya da yenmeyeceğim. Ben onunla mutlu olmayı öğreneceğim. Daha çok gezerek hep gezerek.
İçimdeki heyecan çok garip. Şuanda iyi bir şeyler olacağını hissediyorum ve yazıyorum. Hayat mucizeleri beklemek için çok kısa, çıkıp mucizeni kendin yaratmalısın.
En büyük devrim nedir biliyor musunuz? Bırakın bütün zırvalamaları.En büyük devrim insanın kendisiyle olandır.Hissettiklerini değiştirebiliyorsan,haritanı baştan silip çizebiliyorsan,kendini yenileyebiliyorsan,yeni insanlara karışma arzun varsa, kafanı pencereden çıkardığında çektiğin hava tüm ciğerlerine dolarken gözün mazide dolmuyorsa,adımların sağlam basıyorsa..işte senin devrimin budur.Sanırım hepimizin biraz kendini devirip,baştan yazmaya ihtiyacı var.Başlayalım mı?
Bazen benim çok kafam karışıyor. Birkaç gün mutlu oluyor ve ardından korkudan perdelerin ardına saklanıyorum. Ardından anında kendimi sabote edecek planlar yapmaya başlıyorum. Ardından ödüyorum her gülücüğün bedelini ki soru bu değildi. “Ben mi üzüleyim onlar mı ölsün?” derken C şıkkı, hiçbiri. Derken Deniz Tekin. Derken Manuş Baba. Derken Nazan Öncel. Derken Ahmet Kaya. Oysa ben bu gece, yüreğim elimde, sana bir sırrımı söyleyecektim. Bi’ dünya sayfa sonra. Gök gürlerken, yağmur evi döverken, ben ardına saklanacak bir perde bile bulamazken. Sustum bugün. Sadece dinledim.
Beni vurdum, beni sizlere vermedim.
Bu da böyle yazılsın.

Çoğu zaman şunun farkına varamıyoruz. Biz hala öğrenciyiz. Okullar bitiyor, işler bitiyor, emekli oluyoruz. Ama öğrenme eylemi devam ediyor....